Chiron, Pholus, Nessus, Asbolus & Chariklo, Cyllarus & Hylonome

 

Sentor (yarı at yarı insan) Harita Karşılaştırması

Nick Anthony Fiorenza

Çeviri: Dilan Yıldırım

Sentorlara Giriş

Sentorlar genellikle bir gezegen aleminden diğerine eşsiz birer refakatçi olarak hareket ederler. Örneğin Chiron; Satürn ve Neptün alemini birbirine bağlar. Satürn ve Orcus’u Pholus; Jüpiter ve Neptün alemlerini birbirine bağlayan ise Asbolus’tur.

Mitolojik olarak, diğer sentorların aksine, Chiron farklı bir soydan / bilinç akışından gelir. Chiron, Titan Cronus (Satürn) ve Pelion Dağlı güzel tanrıça Phylira’nın birlikteliğinden doğmuştur. Cronus, Phylira ile aşk yaşadığı sırada karısı Rhea’dan saklanmak için at kılığına girmiş ve sonrasında evlatları Chiron, yarı at- yarı insan olarak dünyaya gelmiştir. Phylira (güzellik, parfüm, şifa ve yazı, saf balın tanrıçası; tanrıların yaşam iksiri, geleceğin proteini) Chiron’u benzersiz kaderinin belirlendiği; bilge ve akıllı Apollo ile çalışarak müzik sanatı, armoni bilimi, şifacılık ve ilgili diğer kendine hakim olma sanatlarını öğrendiği; Pelion Dağı’nda bir mağaraya bırakmıştır.

Sentorlar ailesinin geri kalanı Nephele olarak bilinen bir bulutla (Ixion’un, Zeus’un karısının peşine düşmesi sebebiyle Zeus’un Hera kılığına soktuğu bulutla) Ixion’un çiftleşmesinden meydana gelir. Nephele, yardımsever ancak toplum tarafından dışlanan kentaurlar (erboğalar) doğurur. Daha sonra Pelion Dağı’nın vahşi ve özgür kısraklarıyla çiftleşen kentaurlar, sentor ırkını yaratır. (Pelion, Yunanistan’daki Teselya şehrinin güneydoğusunda, Pagasit Körfezi ve Ege Denizi arasındaki yarımadayı oluşturan bir dağdır.)

Sentorların yörüngesi; çoğu Jüpiter ve Neptün yörüngeleri arasında bulunmaktadır.

Chiron, hem kuyruklu yıldız hem de asteroid nitelikleriyle çoğunlukla “küçük gezegen” olarak adlandırılmıştır. Ancak 1995’in başlarında, Chiron’un eşsiz ve dinamik doğası kabul edilerek, yüzeyinden çıkan iki ayrı buz parçasının 1994 yılının Mart ayında gözlenmesi üzerine “kuyruklu yıldız” olarak yeniden sınıflandırılmıştır. Bu yarı asteroid / yarı kuyruklu yıldız özelliği, birkaç farklı sentorda da bulunmuştur. Chariklo dışındaki bütün sentorlar, daha büyük gezegenlerin yörüngelerini geçerler. Sentorların güçlü yörüngesel titreşimleri olmadığı için, genellikle sabit olmayan (bir yörünge turu süresince değişebilen) yörüngeleri vardır ve daha büyük gezegenlerin yörüngesel titreşimlerinden büyük ölçüde etkilenirler. Sentorlar, belki de Kuiper kuşağından gelip (bir teori olarak) dış Güneş sistemimize girdiklerine inanılan alelade ziyaretçilerdir ve bu nedenle daha büyük gezegenlerden ve onların yörüngesel titreşimlerinden etkilenmektedirler. Örneğin; Chiron’un günberisi, Satürn’ün yörüngesiyle senkronize olurken; günötesi, Uranüs’ün yörüngesi ile senkronize olur.

Sentor Yörüngeleri; Chiron, Pholus, Nessus, Asbolus ve Chariklo

Çizim: Chiron, Pholus, Nessus, Asbolus ve Chariklo’nun yörüngeleri. Chiron’un Satürn ve Uranüs ile yörüngesel rezonansı; Satürn ve Orcus yörüngeleriyle Pholus; Jüpiter ve Neptün yörüngeleriyle Asbolus ve biraz daha köklü olan Asbolus ve Pholus yörüngelerini Ixion, Neptün ve Ocrus ile bağlayan Nessus. Satürn ve Uranüs yörüngelerinin içinde uzanan ve
ikisini de geçmeyen Chariklo.

Bilinen en büyük sentor, 1997’de keşfedilen Chariklo’dur. Oldukça eksantrik yörüngeleri olan Pholus, Nessus ve Asbolus’un aksine, Chariklo’nun daha dairesel bir yörüngesi vardır. Mitolojik olarak Chiron’un karısı Chariklo bir sentor değil, Pelion Dağlı bir tanrıça-orman perisidir. İsimlendirilen yaklaşık 30 sentor vardır. İlk ve en belirgin olanları;

  • (2060) Chiron, 1977’de keşfedilmiştir.
  • (5145) Pholus, 1992’de keşfedilmiştir.
  • (7066) Nessus, 1993’te keşfedilmiştir.
  • (8405) Asbolus, 1995’te keşfedilmiştir.
  • (10370) Hylonome, 1995’te keşfedilmiştir.
  • (10199) Chariklo, 1997’de keşfedilmiştir.

Chiron

Chiron’un Satürn ve Uranüs ile Yörüngesel Titreşimi

Chiron, 50.76 yıllık bir yörünge periodu ile ~246 km çapındadır. Chiron’un yörüngesi oldukça eksantriktir (0.38108); ancak tutulum çemberine yalnızca 6.93457 derece eğimi vardır. Aynı zamanda Kuzey Düğümü’nün yakınındaki günberisinde (Güneş’e en yakın noktasında), Satürn yörüngesinin tam içinde bulunur. Günötesinde (Güneş’e en uzak noktasında) Uranüs’ün yörüngesine yakın bir yerde uzanır. Yani, Chiron’un Satürn ve Uranüs ile kavuşumuyla iki önemli “yörüngesel uyumlu titreşim” ortaya çıkar. Bu nedenle Chiron; eski, sabit, belirgin, metanetli Satürn ile yeni, geleneksel olmayan, radikal, elektrikli, spontane Uranüs arasında bir bağlantı yaratmasıyla tanınır. Güneş sistemi bilincimizden dışarıya doğru ilerledikçe, Satürn’den Uranüs’e doğru hareket ederiz. Uranüs bizi geçmişin konforundan ayırarak yeni olasılıklar sunar. Böylelikle Chiron, çoğunlukla Satürn-Uranüs boşluğu arasında yol yaratarak bize bu süreçte eşlik eder. Diğer taraftan Chiron, sabitleşmiş Satürn dünyasına yeni Uranüsyen aydınlanmalar getirmeye yardımcı olur. Chiron’un, daha önce düşünülmemiş alternatifler sunma kapasitesine bakılarak Güneş sistemimizin yerlisi değil, ihtiyaç duyulan ve kabul gören bir ziyaretçisi olduğuna inanılır.

Chiron’un keşif dönemindeki yörünge geçişi, doğası nedeniyle eşsiz-biricik olarak nitelendirildi. Ancak, yeni keşfedilen birçok sentor ve cüce gezegenler de birbirlerinin ve/ ya da diğer gezegenlerin yörüngelerinden geçerler, yani onların da birbirinden eşsiz, birleştirici ya da köprü oluşturan özellikleri vardır.

Chiron’un rolü çoğunlukla sağlık alanı ve şifa sanatlarındaki yeni buluşlarla ilişkilendirilir ve klasik olarak Chiron, Carl G. Jung tarafından icat edilen bir terim, Herkül tarafından yanlışlıkla zehirli okla vurulmuş, “Yaralı Şifacı’ olarak adlandırılır. Chiron yalnızca nörolojik işlevleri mümkün kılan derin nörolojik iletişim titreşimleri ile değil, aynı zamanda fiziksel fenomonolojiyi aşan, tıbbi ve şifalandırıcı yöntem ve teknolojilerle de çalışır (Radyonik bunun için iyi bir örnektir). Chiron’un sağlık alanındaki; yeni tıbbi buluşlar, keşifler ve yeni teknolojiler ya da yöntemlerle ilgili olarak astrolojik haritalarda önemli olduğu bulunmuştur. Çoğunlukla, bu tarz buluşlar ve şifa bilimi ile ilgili insanların haritalarında Chiron’un yerleşimi belirgindir(Referans: “Essence and Application, a View from Chiron” Zane B. Stein).

Alman fizikçi Wilhelm Conrad Röntgen, kristallerle çalışırken elektromanyetik spektrumdaki görünür dalga boylarının ötesinde X-ray radyasyonu üretti ve tespit etti, daha sonra bu ışınlar, Röntgen ışınları olarak adlandırıldı. Bu olay, 1895’te fizikçinin Chiron Dönüşü’nde, aynı zamanda Chiron’un Güneş’e en yakın olduğu zamanda gerçekleşti. Elbette bir çok insan bu biçimlenmeye sahipti ancak Chiron’una 120’lik açıyla Yay yıldızının Vega ile birleşmesinde, Mars-Pholus tam kavuşumu gibi çok önemli bir anahtarı da vardı. Vega ile Lir’in yüksek titreşimli ve ileriyi gören yıldızları; şifa ve bilinç uyanışı için kutsal düzeyde uygulanan ışık, ses ve geometri uyumlarıyla ilişkilendirilir. Pholus’un yerleşimi eşsiz bir ustalık alanı tasvir eder ve Pholus’a yapılan transitler çoğunlukla anlaşılmaz ve çözülmemiş bir şeylerle boğuşmanın ardından gelen ani bir atılıma karşılık gelir.

Astrolojik haritada, Chiron kişisel şifalanmanın nerede gerektiğini, nerede titreşimsel bir köprü yaratmamız ve onu geçmemiz gerektiğini, dönüşümün nerede gerekli olduğunu ve Satürnyen geçmişimizden Uranüsyen geleceğimize yolumuzu nerede bulacağımızı ya da kireçlenmiş Satürnyen yapımızı değiştirmek için Uranüs titreşimlerini nereye getirmemiz gerektiğini işaret edebilir. Chiron’un bir astroloji haritasında rolünü anlamak için Satürn ve Uranüs yerleşimine ve kavuşum döngülerinde nerede olduklarına bakmak her zaman yardımcı olur.

Chiron’un Keşfi

Chiron, 1 Kasım 1977’de Charles Kowal tarafından Palomar Gözlemevi’nde, 18 Ekim’de çekilmiş bir fotoğraf plakasında keşfedilmiştir. Buluş saati yaklaşık sabah saat 10.00 olarak tahmin edilmektedir. Ancak Astrolog Zane Stein, Charles Kowal’ın saatin 10.00’dan biraz önce olduğunu belirten bir mektubunu temel alarak ve buluşu takip eden olaylar ile Charles Kowal’in haritasına ( Astrolog Al H. Morrison ile birlikte) yaptığı geniş kapsamlı korelasyonlara dayanarak saati 09.56 olarak yeniden düzenlemiştir. Keşif, 4 Kasım 1977 tarihinde IAU Circular 3129’da duyurulmuştur.

Keşfedildiği süreçte Chiron, Koç yıldızında 8 derece 29 dakika ekliptik düzleme yakındı ve Koç burcundaki Sheratan ve Mesarthim yıldızlarını birleştiriyordu. Ayrıca kuzey göklerde Cepheus, Caph ve M33 Fırıldak Galaksisi kavuşumu vardı.

Chiron, Sedna ve Chariklo- Özel Bir İlişki

Buluş sırasında Chiron, aynı zamanda Sedna ile birleşiyordu (her iki retrograde de manevi iyileşme sürecini işaret ediyor) ve ayrıca Andromeda’nın kalbindeki Chiron’un sevgili Chariklo’su (yukarıdaki yıldız haritasında) ve tuzağa düşürülmüş Prenses’in kollarını birleştiriyordu. Her ikisi de; özellikle Dünya’da ve insan bilincinde dişil ilkenin yeniden ortaya çıkışının iyileşme sürecinde; Chiron ile ilgili önemli astrolojik anlayış katıyor. Chiron, 2035 yılında bir kez daha Taurus’un Hadesi ile kavuşum yapıp Sedna’ya katılacak.

Chiron, 18 Ekim’deki görüntüsünde Koç yıldızında 9 derece 26 dakikadadır; yani bu, keşfedildiği 1 Kasım günündeki yerleşkesinden bir derece daha azdır. Önceden, daha uzak bir boylamdaydı çünkü Chiron retrodaydı. Bu nedenle, bir derece kırılması içinde Sedna ile de sıkı bir bağı vardı (tabii ki o süreçte bilinmiyordu).

Chiron-Dünya Uyumlu Titreşimi

Chiron-Dünya uyumlu senkronizasyonu 94’ten 97’ye kadar Chiron’un 14 Şubat 1996’daki günberisi yakınlarında merkezlenmiştir. Bu, Chiron Satürn yörüngesi içindeyken meydana gelmiştir. Chiron’un günberisi (15 oktavdan 7.747 oktava yükselmiş) Dünya’nın 8 ile 7 hz arasındaki öncü titreşimlerine çok yakındır. Bu aynı zamanda alfa-teta beyin dalga bölgesi içindeki rahat, dikkatli halden yaratıcı, sezgisel rüya haline geçiş noktasındaki titreşimdir. Bu çapraz titreşim, o zaman Dünya üzerinde vurgulanan güçlü Chiron temalarının göstergesidir. Bu durum, daha yüce bir seviyede kişisel şifalanmanın peşinden koşma dürtüsünü sağlamış ve bu temayı kitle bilinci için popüler hale getirmiş gibi görünüyor. Öncesinde, alternatif şifa yöntemleri, tanıdık olmalarına rağmen, popüler değillerdi. Chiron-Dünya titreşimi insanlığın, özellikle sağlık ve şifa konularında, eski yaklaşımdan yenisine bir köprü yaratma ve bu köprüyü geçme ihtiyacını fark etmesine de yardımcı olmuştur.

Chiron, 1970 yılında Uranüs’ün yörüngesine yakın günötesinden Satürn’ün yörüngesine doğru hareket etmeye başlamıştır. Bu süreç boyunca, Chiron açık bir şekilde dünyamızda somutlaşmış (Satürn) yeni radikal keşiflere (Uranüs aleminden) ilham olmuştur. Chiron, 1992 sonlarında Satürn yörüngesine girmiş, 1996’da Güneş’e en yakın noktasına ulaşmıştır ve 2000 yılında Satürn’ün yörünge sınırlarından ayrılmıştır. Chiron şimdi, 2021’de ulaşacağı günötesine, Uranüs yörüngesine doğru yol almaktadır. Bu süreçte, geçmiş yapılarımızın bilinç ve yerleşik yaşam biçimlerinin sınır ve kısıtlamalarından yola çıkar ve yeni, arıtılmış bir nörolojik titreşimin izini sürmek için bize ilham vererek yaşamdaki yeni alternatifleri ve yolları fark etmemize ve onları hayatlarımıza entegre etmemize yardımcı olur.

Satürn’ün yörüngesine girdiği zamandan (1992) Satürn’ün yörüngesinden çıktığı (2000) sürece kadar
Chiron’un takip ettiği yol.

1990’lardaki tıp ile ilişkili bilimsel bir takım buluşlar

En çok tartışılan;

1990’ların başlarında: Genetik olarak değiştirilen yiyecekler.

5 Haziran 1996: Nükleus transfer yoluyla tek bir hücreden hayvan klonlanması (Chiron’un günberisinin yaşandığı yıl).

En önemli gelişmelerden biri, 2000 yılında insan genomunun sıralandığının duyurulması ve 2001’in Şubat ayında bunun sonuçlarının yayınlanmasıyla gelen ve 1990 yılları boyunca gerçekleşen İnsan Genom Projesi’ydi (tam da Chiron Satürn’ün yörüngesinden geçerken). Bu olay, Chiron’un Satürn yörüngesi içindeki yolculuğuna örnek teşkil etmektedir. İnsan Genom Projesi, yakın zamanda Dr. Mickra Hamilton ve Dr. Daniel Stickler tarafından başlatılan The Apeiron Center for Human Potential çalışması gibi Genomik, Epigenetik ve insan bilinci alanlarında çok daha yenilikçi ilerlemelerin yolunu açmıştır.

“Hızla genişleyen insan evrimini ve oyunun kurallarını değiştiren birçok yeni paradigmanın kıyısında duruyoruz. Bilimsel buluşlar, teknolojik gelişmeler ve insan genomunun haritalanması; mümkün olduğu, daha önce hiç bilinmeyen yeni bir insan hali/modeli yaratma fırsatı sunmuştur.” Apeiron’dan alıntı.

Chiron’un Günberisi

Chiron’un günberisi (14 Şubat 1996) Başak yıldızının ortalarında (14 derece 17 dakika Başak) Başak Vindemiatrix’i ile Porrima’yı ve Diadem ile Corvus yıldızlarını birleştirerek meydana gelir.

Vindemiatrix ve Porrima, Başak yıldızının merkezini işaretler ve özünü belirginleştirir. İkisinin arasından belirsiz bir şekilde Auva geçer. Bu aynı zamanda kanatlı habercimiz Merkür’ün yüce koltuğudur ve bu ekliptik boylamda yıldızların doğasına önemli ölçüde perspektif ve anlayış katar. Merkür, bu yıldızların nörolojik iletişim ve lojistik ile en yüksek etkileriyle faaliyette bulundukları bir kazandır.

Merkür, tarımsal ürünler için astrolojik tahminlerde kullanılan önemli bir göstergedir. Buğdayın ve hasadın temsilcisi olan Başak yıldızının ortalarına uzanması; bu yüce yeri, bu ekliptik konumu, tropikal Terazi burcuna yerleştiren tropikal temelli burç astrolojisinde, neyin gözden kaçtığını açıklar.

Ekliptiğin yalnızca iki derece kuzeyindeki Porrima, aklın daha aşkın doğasını, çoğunlukla sağgörü ve telepatiyle ilişkilendirilen yüce bir algısal kapasiteyi aktive eden üst beyin merkezlerimizi ifade eder. Porrima bizi, geleceği ya da uzak olasılıkları görmek için öngörüye sahip olmaya sevk eder. Porrima’nın kuzeyindeki Vindemiatrix klasik olarak hasatçı, hasat yıldızı, sirke, üzüm toplayıcı, ve Hindistan’da da dulluk ile ilişkilendirilir. “Bu yıldızın büyük bir düşünce gücü ve sert, zorlu bir doğa verdiği söylenir.” (bir arkadaş ve Yıldız bilimci Andres Takra). Ben tüm bu yıldızları; Coma’nın Diadem’i, Porrima, ‘Auva ve Vindematrix’ ve Corvus yıldızlarını; nörolojik işlev, insan omurgası, beyin omuriliği sıvısı boyunca akan enerji, uyum, zamanlama, sağlık, genel anlamda besin -özellikle ekinlerin kök ve gövdeleri- ve biyolojik alanımız ile ilişkilendiriyorum.

Dünya’nın çekirdeği, gökten gelen ‘Evrimsel Anlayışlı Yönerge’yi alır ve bu anlayışı ışınsal olarak dağıtılmış ağırlık dalgalarına çevirerek tekrar dağıtır. Bu uzun dalgalar, Dünya’nın çekirdeğinden dışa doğru, yüzeye yayılır. İnsan omurgası, Dünya’nın yerçekimsel yayılımlarını alan ve rezonans üreten, yüksek derecede ayarlanmış dikey bir antendir. Bu titreşimler, onları beynin merkezinde epifiz bezine yansıtan kafa tasının içinde en yüksek noktasına ulaşır. Epifiz bezi, yerçekimsel ve manyetik sinyalleri, hipotalamus aracılığı ile hipofiz bezini kontrol eden kimyasal-hormonal tepkilere dönüştüren bir ‘nöroendokrin dönüştürücü’dür. Hipofiz bezi, nörolojik sistemin geri kalanını yöneten, beynin ana kontrol merkezidir. Bu bilgi, biyolojik döngümüzü sadece kontrol etmez; aynı zamanda hücre yapımızı, özellikle evrimsel uyanışımızdan sorumlu bir ‘DNA İllumina Dizilimi’ içinde hücrenin moleküler matrisini ifade eder. Hipofiz bezi ayrıca uzun vadeli hafıza merkezi yöneticisi, dolayısıyla bastırılmış deneyimlerin -hatta reenkarnasyon öncesi olanların- hatırlama gücü ve ruh düzeyindeki farkındalığın destekleyicisidir. Epifiz bezi, epifiz ya da içsel görünün çakrası, üçüncü gözle de benzerdir. Tamamen aktif bir epifiz tarafından algılanan algısal bilgi, göz merceği de dahil, vücuttaki her hücrenin çekirdeğini hemen yeniden tanımlar, böylece tüm vücut algısı yaratır.

Kuzey’de Başak’ın üstünde değerli taşlarla süslenmiş bir taç olarak Coma’nın Diadem’i vardır. Antik çağlarda gösterişli taçlar, giyen kişinin telepati ve sağgörü kapasitesini vurgulamak ve yüksek bilinç alemleri olan cemaatler için özel taşlar, metaller ve geometriyle dizayn edilirdi. Diadem, aşmış ruh farkındalığımıza ve rehberliğimize uyum sağlamayı kolaylaştıran doğal malzeme geometrisine ve teknolojilere vurgu yapar. Diadem ayrıca; insan kafatasının, beynin, epifiz bezinin titreşen yapısını ifade ederek insan omurgasını tepe çakra ile (insanüstü algıya ve boyutlar arası yolculuğa açılan kapı ile) betimler.

Coma’nın Diadem’i ile birleşen Corvus’taki Anten Galaksileri. Yeni VIMOS tesisinden 26 Şubat 2002’de ‘ilk ışık’ anından hemen sonra elde edilen ilk görüntülerden biri. Ünlü ‘Anten Galaksileri’ni gösterir (NGC 4038/9). Kaynak: ESO

Porrima’nın hemen güneyinde ‘Haberci Kuzgun’ Corvus uzanır. Corvus yüksek zeka, yaratıcılık, hayal gücü, içgörü ve uyum yeteneğidir. Kuzgunların beyni tüm kuş türleri arasında en büyüğüdür. Problem çözücü, mucit ve oldukça fırsatçılardır. Corvus sır saklayıcı ve bilgi tutucudur ancak aynı zamanda, bir kehanet üretici; soran, dinleyen ve uyum sağlayanlar için ‘haberci kuştur’. Corvus anbean etrafımızdaki dünyada doğal olarak gelişen işaretlere ya da mesajlara açıkgözlülükle dikkat etmemizi ve buna göre adapte olmamızı rica ediyor. Eğer onlara karşı dikkatli olmaya istekliysek, en basit hayat deneyimlerindeki işaretlerin bile anlamı olabilir. Hatta basit bir şekilde niyet edip, daha sonra bırakıp dinleyerek, gelecekle ya da uzaktaki olaylarla ilgili rehberlik ya da bilgi almak için soru bile sorabiliriz. Bu, etrafımızdaki düyadan titreşimli bir şekilde bir yanıt ortaya koyan açık niyetin samimi bir yansımasıdır. Corvus da hem hayvan hem de insan dünyasının koruyucusudur. Rastlantısal fırsatlar, olaylar ya da toplantıları onaylamanın yanı sıra, gereksiz talihsizlikleri önlemek için yaklaşan tehlike hakkında önceden uyarır.

Sarmal Galaksi NGC 4038/9, Corvus’un içinde yer alır ve Diadem ile kavuşumu vardır. Julius Schiller ( 1580-1627), Crater ve Corvus’u ‘Ahit Sandığı’(the Ark of the Covenant) olarak birleştirmiştir. Ark, Dünya dışı iletişim ya da boyutlar arası yolculuk, ışınlanma, yükselme ya da dönümüşsel amaçlar için teknolojik bir haberleşme cihazı olarak düşünülse de; Başak’ın bu bölgesindeki bütün yıldızlar kişisel uyumlanmamız, simyamız, bilincin süper iletkenleri olma kapasitemiz ve DNA’nın aydınlatılmasıyla ilgilidir.

Göklerin güneyinde, Argo’nun yelkeni, Vela bulunur. Vela’nın Alherem yıldızı, ‘kutsal yer’ ya da ‘tapınak’ anlamına gelir. Alternatif Latin ismi Pregrini ise Argonaoutlar’ın Altın Post arayışındaki gibi, ‘gezginler’ anlamına gelir. Alherem çift yıldızlı bir sistemdir. Ana yıldız, dikkat çekici magnetik aktivitesi olan sarı-beyaz bir devdir. 1998 Mart’ında (Chiron’un keşfinden sadece birkaç ay sonra) ultraviyole ışıkta yıldızı iki kat aydınlatan ve iki gün süren devasa bir Güneş patlaması meydana geldi (Jim Kaler). Alherem bizi, doğadaki derin magnetik kuvvetlere ve akımlara, niyetimiz tarafından yönlendirilen hayatlarımızdaki olayları birleştirenlere uyum sağlamamız için sezgisel yeteneklerimizi geliştirmeye sevkeder.

Tüm bu kavuşumlardan oluşan Zodyak’ın bu bölümünün özü, gelecekteki olasılıkları sezme, uzay ve zamandaki olayları algılama yeteneği ile ilişkilendirilen yüce zihinsel kapasitelerle ifade edilir. Bu kehanet yeteneği yalnızca iletişim için değil, aynı zamanda hareket için de belirli bir amaca sahiptir. Bu basit önsezi dürtüleri almaktan çok daha fazlasıdır ve sadece talihsiz olaylarla değil, aynı zamanda dikkat ve deneyimimizin geçmişten bugüne ve geleceğe nasıl ‘uzandığı’ ya da ulaştığıyla ilgilidir. Bu, çok yakın gelecekteki olayları sezme yeteneğini işaret eder. Geleceğe sızan bu tür şeyler, şu an için uygun bir tedbir alma fırsatı sunar. Böylece, zaten geçmiş eylemlerimiz tarafından harekete geçirilen, niyetimiz tarafından yönlendirilen ve olasılıklar aleminden tetiklenen gelecekteki olayları ‘karşılamak’ için yolumuzu hazırlayabilir ve yönlendirebiliriz.

Burada önemli birkaç nokta vardır. Bunlardan biri, Chiron’un sadece içerideki yaraları iyileştirmekle değil, aynı zamanda genel şifalanma ve şifalanma sürecine dair eğitim ile ilgili olduğunu gösterir. Bu düşüncenin ötesinde derinlikli enerji iletişiminin yanı sıra; nörolojiye, zihne, beyne ve arıtılmış nörolojik süreçlere de vurgu yapar. Doğayı ve doğal dünyayı; şifa, öğrenme ve sağlığa yardımcı olan doğal yöntem ve teknolojileri vurgular. Ayrıca, algı kapasitemizi; gürültülü zihnimizin ötesine, daha derin sezgisel farkındalık düzeylerine geçmesi için uyarır. Bu bilgiler ışığında meditasyon, Zen uygulamaları, beslenme, simya ve ilgili sanat bilimleri gibi teknikleri ön plana çıkarır.

Chiron Düğümleri

Chiron’un Kuzey ve Güney Düğümleri, Chiron’un Dünya düzlemi ile nasıl bir etkileşimde olduğuna dair anlayış ortaya koyar, yani deneyimlerimizde Chiron’u gösterirken karşı kaşıya kaldığımız bir öncül enerji akımını resmeder.

Chiron’un Güney Düğümü

Chiron’un Güney Düğümü (04 derece 17 dakika Koç) Balık’ın Alrisha’sını, Cassiopeia, Andromeda Galaxy M31 ve Andromeda’nın Mirach’ını birleştirir.

Balık burcu, iki balığın takımyıldızı olan çift yönlü bir burçtur. Bir balık, Kova-Balık cusp’ları üzerinde yatan yıldızların dairesiyle işaretlenmiş başıyla ekliptik düzlem boyunca yatay olarak batıya doğru yüzer. Batıdaki balık, ilkel otonomik (uyuyan) doğamızı ve ölümlü yaşam döngüsüne bilinçsizce olan duyarlı katılımımızı açıkça ifade eder. Bu içine doğduğumuz, kalıtımsal gen soyumuz ve ifade ettikleri davranış kalıbıdır. Doğudaki balık, ekliptik düzlemden dikey bir şekilde Koç yıldızının kıyılarında büyük bir özgürlük arayışı içinde yukarıya sıçrar. Bu balık, miras kalan geçmişimizden ve onun ideolojilerinden yükselme kapasitemizi ve isteğimizi, olduğumuzdan çok daha fazlası olmamız için Güney Cetus’la ifade edilen insan dünyasının çalkantılı ruhsal ve duygusal tuzaklarından kurtulma çabamızı ifade eder.

Birbirine çok yakın mavimsi beyaz bir çift yıldız olan Alrisha (Katain), Balık burcunun iki balığını birbirine bağlayan kurdelenin düğümüdür. Alrisha, Koç yıldızının kıyısında, Balık-Koç yıldızı cusp’ları boyunca uzanır. Alrisha, Balık burcuna, batıya doğru yüzen yatay balık tarafından ifade edilen geçmişimiz ile Koç cusp’ında yukarıya sıçrayan balık tarafından ifade edilen geçmişimizden dirilme arzumuzu birbirine bağlar. Alrisha, tıpkı bir yapıştırıcı gibi, geçmişimiz ile geleceğimizi birleştiren bağdır. Çözüm arayan nörolojik bir gerilim yaratır. Aynı gerilim, olduğumuzdan daha fazlası olma arzusu motifini de yaratır.

Alrisha, geçmiş ve gelecek ayrılamaz bir şekilde bağlı olduğundan, geleceğimizde yükselmemiz için geçmişimizi kucaklama ihtiyacımızı ortaya koyar. İnsanlar bazen bir değişiklik yapmak için hayatlarındaki insanları, yaşadıkları yerleri, mevcut deneyimlerini suçlar ya da geçmişlerini reddeder ve inkar ederler. Bu duygusal inkar, gerçekten aradığımız değişimi engeller ve aynı sorunlarla başka bir biçimde yüzleşmemize neden olur. Ancak geçmişimizi ve sunduğu dersleri koşulsuz bir şekilde kabul etmek ve kucaklamak, gerçekten arzuladığımız kaderi yaratmamız için bizi geçmişin zincirlerinden kurtarır.

Görüntü: NASA/Swift/Stefan Immler (GSFC)ve Erin Grand(UMCP)

Andromeda Galaksisi(M31) ilk olarak göklerde bir bulutsu olarak görüntülenmiştir; ancak güçlü teleskopların ortaya çıkmasıyla görkemi ve güzelliği en yakın galaktik komşumuz olarak görünür hale gelmiştir. Bu, insanlığın büyük potalsiyelini gördüğü, geçmişte sadece belirsiz bir fikirken, çok daha fazlası olabileceğini farkettiği zamanı işaret eder. Daha da yakın zamanlarda, yüz milyarlarca yıldızdan oluşan güzel ve neredeyse kusursuz bir şekli olan Andromeda Galaksisi’nin; galaksinin kalbini oluşturan ve birleşmiş eril ve dişil ilkelerden yaşamın zarif sarmallığını ifade eden; iki çekirdeği (güç merkezleri) olduğunu öğrendik. Sarmal tipteki galaksiler, genel olarak ruhsal ve fiziksel güçlerin evrimsel ifadeye dönüşen akışını anlatır. Andromeda Galaksisi insanlık için ideal olanı, güzellik ve kusursuzluk içinde sarmalayarak hayatın eril ve dişil kutuplarını tüm ihtişam ve görkemiyle ifade etmek için örnek oluşturur. Bu, olabileceğimiz her şey haline gelmemiz için birleşmemizi, tüm potansiyeli ve formuyla ifade etmemiz ve göstermemiz için ilham verir. Bu mozaik NASA’nın Swift uzay aracı üzerinden Ultraviolet/Optical Teleskop tarafından çekilen 330 görüntünün birleşimidir.

Alrisha ile kavuşumu olan Mirach (Beta Andromeda), Alpheratz (Alpha Andromeda) ile aynı büyüklüğe sahip, oldukça büyük kırmızı bir yıldızdır. Mirach’ın aynı zamanda, kendinden 60 bin kat daha sönük olmasına rağmen ona eşlik eden bir yıldızı vardır. Alrisha’nın kuzeyinde uzanan Mirach, Prenses Andromeda’nın kanadı ya da akordunu ve aynı zamanda rahmini işaret eder. Mirach bir güç bağı anlamına gelir ve beraber olmayı seçen, arzuyla birleşenlerin nişan ve birlik yıldızıdır. Bunlar; ruhun bağları; bu yaşamdan önce kurulan, kalıcı olan ve çoğunlukla birlikteliklerini dışa dönük bir bağlılık beyanıyla ortaya koyan bağlardır. Mirach kendini adamış iki kişinin, tek başına olabileceğinden ya da yapabileceğinden çok daha fazlasını başarabileceğini gösteren birlikteliği işaret eder.

Mirach ve Alrisha bir güç bağı ya da duygusal karışıklık ve bağımlılık bağı olarak ifade edilebilir. Hangisi olduğunu duygusal netlik belirler. Bu, karşılıklı bağımlılık ve bağlılık arasındaki farkı ifade eder. Her iki şekilde de başarmak için güç vardır.

Kuzey göklerdeki Super Nova Remnant Cassiopeia-A, kraliçenin ruhu olan Cassiopeia’nın aşırı (yüce) temasını temsil eder. Cas-A engellemekten ziyade başarma fırsatını (güzel ve birleşen Andromeda M31 tarafından ifade edilen), görme ve bunu sahiplenmek için gereken içsel çalışmayı yapacak cesarete sahip olma ihtiyacını yaratır. Ancak tipik Cassiopian tarzında bu; içinde bulunabileceğimiz konumdan veya çevreden mahrum kaldığımızı, kurban olduğumuzu, özgürlüğümüzü ya da doğuştan gelen hakkımızı manipüle ve kontrol etmeye çalışan diğer güçlerin kurbanı olduğumuzu hissettiğimizde öfke nöbeti ya da sinir olarak ortaya çıkar. Fakat bu; sonuç olarak, başlangıçta kendi duygusal sorunlarımızla ilgilenmemiş olmamızdan kaynaklanmaktadır. Cas-A hakkettiğimiz bir şey ya da durumdaki kötü tavırlardan teslim olmaya hazırsak bize değişim şansı sunar ve odağımızı; neden reddedildiğimiz, zarar gördüğümüz ya da mahrum bırakıldığımız düşüncesinden sahip olduğumuz şeyleri taktir etme durumuna taşır. Bu kabul, yüce varoluş özümüz için iyiliğin bahşedilmesine izin veren şeydir. Cas-A gökyüzündeki en güçlü radyo kaynağıdır. Cas-A’nın çok spektralli güçleri, potansiyelimizi tamamen ifade etmek için ve şu anda deneyimlediklerimizin ötesinde bir idrak aramak için bilinçdışı dürtüsü yaratır.

Chiron’un Güney Düğümü Özeti

Chiron’un Güney Düğümü yıldızları; neden böyle hisseditiğimiz konusunda kendimizi ve kendi dışımızdaki yaşam deneyimlerinin koşullarını haklı olarak suçlamak, yargılayan bir zihinle neden yaralandığımızı savunmak (kibir, dürüstlük, inkar) yerine; koşulsuz bir kabulle duygularımızı ve deneyimlerimizi kucaklamanın gerekliliğini vurgular. Chiron’un Güney Düğümü enerjik olduğu için, Chiron’un Kuzey Düğümü’nün sunduğu bilgelik ve dingin enerji prensipleri ile çalışmayı bir önşart olarak anlamak ve hayata geçirmek önemlidir.

Chiron’un Güney Düğümü, aynı zamanda, benlik içindeki herhangi bir uyumsuzluğun, genellikle bu yaşam süresinin ötesine uzanan, uzun süredir var olan enerji akımlarından kaynaklandığını vurgular. Hatta bunlar, kendi yarattığımız değil çağlar boyunca formüle edilmiş ancak yine de ele almamız gereken kalıtsal, genomik ve epigenetik modeller* olabilirler. Ayrıca, bu yaşamdaki adanmış ya da kader gibi görünen ilişkilerin de uzun süredir yerleşmiş ruh seviyesindeki bağlara dayandığını gösterir. Sadece karşılıklı başarılarımızı desteklemek ve yüce potansiyellerimizi ortaya koymak için değil aynı zamanda kolektif bilincin doğasından gelen uyumsuz modellerin şifalanmasını ve iyileşmesini desteklemek için bir araya geliyor olabiliriz.

*Epigenetik, çevresel faktörlerin bir hücre çekirdeği içinde DNA’nın nasıl kıvrıldığına dair ne kadar önemli bir rol oynadığından bahseder. Bu da doğası ve işlevinin yanı sıra, hangi gizli katmanların aktif hale geldiğini ve bu gizli bilgilerin evrimimizi nasıl kontrol ettiğini saptar. ‘Epi’ ön eki; ek olarak, ‘aşkın’ veya ‘üstünde’ anlamına gelir. Bu genetik artış, altta yatan DNA dizisi değişmeden kalsa bile, gen anlatımı ve DNA işlevini etkiler. Çeşitli faktörlerin neden olduğu, endişe verici bir hızda ortaya çıkan ve kalıtsal olan Epigenetik mutasyonlar; ‘Nesiller Arası Epigenetik Kalıtım’ olarak adlandırılır.

Chiron’un Kuzey Düğümü

Chiron’un Kuzey Düğümü (04 derece 17 dakika Terazi) öncelikli olarak Theta Carinae, Miaplacidus ve Centuarus X-3’ü birleştirir.

Başak’ın (Virgin) ayakları, modern görselimizde sırt üstü yatmış Başak, Terazi burcuna kadar uzanır. Terazi yıldızının ortalarına kadar uzanırlar ve burada daha sonra modern Terazimiz olan Akrep’in pençelerine ulaşır. Terazi yıldızının ilk yarısı olan Zodyak’ın bu bölgesini tasvir etmek için ve bu bölümde saklı, uzun zamandır gizlenmiş sırları mitolojik olarak ifade etmek için; “Başak’ın (Virgin) eteği altında” sözünü türettim. Bu kapsayıcı mitolojik görsel, Terazi ve Başak yıldızlarının niteliklerini yaratan bireysel yıldız temaları ve şimdi eteğin altında saklanmış olanlar; ruhun evrimsel süreci ile ilgili gerçeği, sağlıklı ve saf bir doğum için gerekenleri, yeniden doğuştan gelen evrimsel özgürlük algımızı, Dünya’da kurulan geçmişin karmik akımlarındaki tuzakları ortaya koyar.

Zodyak’ın tüm bu bölgesinin efsanevi görseli; Başak’ın Akrep’in Chelae’sini doğurmasını; ruh büyümesinin reenkarnasyon sürecini ifade eder. Terazi yıldızının ilk birkaç derecesi Başak’ın karşılıklı destek ve samimiyet ile ilgili olan uyluklarını işaret eder. Kuzey Bootes’in uzun değneğidir ve sağ ayağı Zeta Bootes tarafından işaretlenmiştir. Bootes; Başak’ın eşi, onun ve ilkelerinin koruyucusu, ruhların doğumu ve sağlıklı gelişiminin sağlayıcısıdır. Güney göklerin bu bölgesindeki ana takımyıldızı, kendine hakim olmanın bilge ve yardımsever öğretmeni olan sentordur.

Theta Carinae, Argo’nun omurgasında, Galaktik Düzlem’in biraz güneyinde uzanır ve tuhaf bir kimyasal bozukluk olduğunu gösteren, silikon açısından zengin bir yıldız olarak kendine özgü bir spektrum yayar. Güneşimizin yaklaşık olarak tahmini 22 bin katı bir parlaklığa sahiptir. Theta’nın ‘Su Hatlarından Birini Geçmek’ anlamına gelen, bilinmeyen bir ismi daha vardır: Vathorz Posterior (eski İskandinav Latincesi). Bu isim Argo’nun üzerinde yelken açtığı Galaktik Düzleme atıfta bulunur. Theta Carinae, yaklaşık 60 yıldızdan oluşan ve parlak bir açık küme olan Theta Carinae Yıldız Kümesi’nin önde gelen üyesidir. Theta Carinae Yıldız Kümesi, benzerliğinden ötürü bazen Güney’deki Pleiades (Ülker Yıldız Kümesi) olarak da adlandırılır. Theta Carina’nın biraz kuzeyinde, galaktik düzlem boyunca, galaksizimizdeki genç büyük kütleli yıldızların en yoğun kümelerinden biri olan ve bulutsu NGC 3603’ü çevreleyen dev bir yıldız fidanlığı yer almaktadır.

Miaplacidus, Theta Carinae (Vathorz Posterior) ve Theta Yıldız Kümesi, Upsilon Carina ve Omega Carina ile birlikte Argo Navis’in Diamond Cross(Elmas Haç)’ını oluşturur. Bunun, Güney Elmas gibi, merkezinde ana bir yıldızı yoktur; bu nedenle bir haçtan çok, bir elmas formunu oluşturur. Bunu görmek için Dünya’da 20 derece kuzey enleminin güneyinde bulunmanız gerekir. Elmas, Argo’nun omurgasını oluşturur. Theta Carinae ve Theta Carinae Yıldız Kümesi; gizli bilgi, kayıt tutma, yazı yazma ve ruhun seyrine ilişkin zekanın yüce evrimsel akımlarının ifade edilmesidir. Theta Carinae, ruhun iyileştirilmesi ve evrimsel olarak tamamlanması ile ilişkilendirildiği için Gnostik sanat ve kutsal mimarinin bilgeliğini somutlaştırır.

Syma ve Supernova SN 2007 kavuşumu, Başak’ın eteklerinin altında yeni bulunan: Başak’ın Mor Gülü,
çizgili sarmal galaksi (bizim galaksimizden biraz daha küçük). Galaksinin merkezinin biraz altında
ve sağ tarafta görülen parlak nesne Süpernova’dır. Görüntü: ESO PR Photo 16/07

Miaplacidus (Beta Carina), Canopus’tan sonra Argo’nun en önemli ikinci yıldızıdır. “Mia”, Kaynak’ın evrensel akan suları ve “Placidus” ise sistem haritalama -navigasyon- anlamına gelir. Miaplacidus; kozmik evrimsel akımların, evrimsel zekanın ve bunun zaman ve uzayda nasıl ifade edildiği ile ilgili yön bulma haritasını içerir. Miaplacidus; astronomik haritalama, yön bulma, içsel boyuttaki yolculuk ve hayattaki evrimsel yolculuklarımızı destekleyen sanat bilimleri ve çevreleri ile ilgilidir. Hayatımızın uygun zamanlarında doğru yerlerde yaşamak ya da seyahat etmek, uygun bir uyum içinde (uzay-zaman) olmak için önemlidir. Kutsal geometrinin amacı; doğal olarak ayarlanmış mimari, uyum ve titreşim içeren sanat-bilim dalları (belirsizleşmiş, bastırılmış ya da insanlığa kaybedilmiş bir çok sanat dalı), uzay ve zamanda Dünya üzerinde haritalanması da dahil olmak üzere bütünleşmiş astroloji-astronomi bilgisi açısından çok önemlidir.

‘Atlantis’in Yıldızı’ adını verdiğim Syrma, Başak’ın eteğinin altında uzanır ve dizini işaret eder. Syrma; donmuş genetik kodlama ve geçmişteki yıkıcı ya da dehşet verici olaylar nedeniyle oluşan, özellikle başkaları üzerinde güç elde etmek için kaynakların kullanımı yüzünden kristalleşmiş duygusal modellemeyle ilgili sorunlara hitap eder. Syrma, kişisel değişim ve dönüşüm için ilham sağlar ve donmuş genetik kodlamamızın ve bizi şimdiki zamanın dışında tutan kristalize hücresel yapımızın kilidini açma ihtiyacını ortaya koyar. Syrma hizalanmaları; temizleyebilmemiz için derine yerleşmiş duygusal kalıpları, özellikle bastırılmış keder ve güç kullanımı ile ilgili konuları, farkındalık düzeyine çıkarabilir. Ayrıca, bu sürece yardımcı olabilecek sanat-bilim uygulamalarına da ilham verir. Böylece epigenetik koşullanmadan ve nesiller boyunca aktarılan davranış kalıplarından kendimizi özgürleştirmemizi sağlar.

Zodyak’ın bu bölgesiyle ifade edilen ve Syrma ile birleşen Argo’nun omurgası (Elmas); aynı zamanda köklü, zengin, güçlü ve gizli topluluklar ya da düzenlerle de ilişkilendirilir.

The Giant Nebula(Dev Nebula), NGC3603(Theta Carina ile birleşen). Dev Nebula NGC 3603’ün içinde yer alan binlerce ışıltılı genç yıldız. Bu yıldız ‘mücevher kutusu’, Samanyolu Galaksisi’nin en büyük genç yıldız kümelerinden biridir. NGC 3603, yaklaşık 20.000 ışık yılı uzaklıkta ve Samanyolu’nun Carina sarmal kolunda yer alan önemli bir yıldız oluşum bölgesidir. Bu görüntü, büyük bir toz ve gaz bölgesiyle çevrelenmiş genç bir yıldız kümesini gösterir. Görüntü, yıldızların yaşam döngüsündeki aşamaları ortaya koyar. Nebula ilk olarak 1834 yılında Sir John Herchel tarafından keşfedilmiştir. Görüntü: NASA, ESA, ve the Hubble Heritage

Centaurus X-3, Delta beyin dalgası bölgesinin sonundaki çok düşük bir frekans olan 4.84 saniyelik bir periyoda sahip, X-ray (ışın) yayan bir pulsardır. Aynı zamanda Merkür’ün rotasyon uyumu ve Neptün’ün yörüngesel period uyumu ile titreşim halindedir. Centaurus X-3, V779 Cen (Krzeminski Yıldızı olarak da adlandırılır.) olarak adlandırılan dev ya da süper dev bir yıldız etrafında 2.087 günlük yörüngede dönen bir nötron yıldızından (pulsar) oluşur. Nötron yıldızının, eş yıldızı etrafındaki yörüngesinden kaynaklanan düzenli yok oluşu, pulsarın X-ray yayılımlarını 0.488 gün kadar engeller, bu nedenle titreşimli X-ray yayılımlarının eş zamanlı dış kabukları oluşur. Ayrıca, X-ray yayılımları, saniyede 100 ila 2.000 kere titreşir ve bu herhangi bir nötron yıldızının bilinen en hızlı X-ray varyasyonudur (The Rossi X-ray Timing Explorer’dan alınan bilgiye göre). Centaurus X-3 tam olarak Theta Carinea Yıldız Kümesi’nin üstünde, galaktik düzlemde uzanır ve NGC 3603’ün yaklaşık 1 derece kuzeyindedir. Centaurus X-3, Theta Carinae’nin temasına eklenir, Terazi yıldızı ve Argo’nun Elmas’ı temasına büyük ölçüde katkıda bulunur.

Cen X-3, derin meditatif bir düzeyde yaşama teşvik eden uyum ve güzelliğe karşı doğal bir ilgi yaratan yüce bir nörolojik rehber dürtüsü uyandırır. Burada, daha çok kontrol edilebilir rüyalar gibi daha derin farkındalık düzeylerini çalıştırmaya ve mantığın ötesine geçmeye istekliysek; evrimsel deneyimlerimizi ve kaderimizi değiştirebilecek zaman ve uzayda gerçekleşen eşsiz olaylar ve geçitler bulabiliriz. Burada sunulan fırsatlar, dünyevi olandan, hayatlarımızda belirlenmiş olandan, dışarıdakiler için mantıklı görünenden uzaklaşmamızı sağlar. Bizi doyuma taşıyabilecek, derin ancak daha yüce ruh düzeyinde akımların olduğu bilinciyle, boşluğa doğru bir sıçrama şartı koyar. Bu güçlerle samimi bir güven ve uyum içinde hareket etmeyi öğrenmek, Zodyak’ın bu bölümünün kilit dinamiğidir.

Ayrıca, Rho Centauri ve Omicron Centauri de Cen X-3 ile kavuşum yapar. Rho (ρ), Omicron (ο), Delta (δ) ve Pi (π), Muhlifain’den uzanır ve Sentor’un üzerinde uzanarak Carina Elmas’ının sırlarını koruyan arka bacaklarını oluşturur. Sentor’un üçüncü en parlak yıldızı Muhlifain, gizlilik ve koruma anlamına gelir ve genellikle söylenen bir şeyin, ezoterik olarak tersini ortaya koyduğunu; bir şeyin, diğerini gizlediğini belirterek, çift anlamın varlığını gösterir. Bu aynı zamanda şifalanma sürecinde, açığa çıkma noktasında temel bir ilkedir. Burada, dışarıya yansıttığımız şeyin, içsel olanın tam tersi olduğunu farkettiğimiz bilinç düzeyinde bir konjugasyon meydana gelir; yani yaşam deneyimlerine ve kendimiz dışındakilere yansıttığımız şey, aslında kendimiz hakkında nasıl hissettiğimizdir.

Chiron’un Kuzey Düğümü Özeti

Chiron’un Kuzey Düğümü yıldızları, derin içsel şifa çalışmaları yoluyla ilişkilerimizde ve kendi içimizde bütünlük ile büyük içsel uyum kurmaya vurgu yapar. Bizi, bütüncül şifa ve gelişimsel sanat bilimleri yoluyla, hem kişisel hem de kolektif olan (Chiron’un Güney Düğümü) ve uzun süredir kristalleşmiş genomik kalıpları ele almaya zorlar. Bu sanat bilimleri; meditatif ve alakalı teknikler, kutsal oran ve titreşimleri içeren mimari çevreler, uzun zamandır gizlenmiş olabilecek diğer ilgili dallar ve bunların yeni gelişmeleridir. Chiron’un Kuzey Düğümü, bu yaşamı aşan enerji akımlarının izini sürmek için bizi, düşünceyi bilincin derinliklerine taşıyan bir keşif sürecine iter.

Chiron Özeti

Chiron; Satürn, Uranüs ve kendi içlerinde oluşturdukları titreşimler arasında, çift yönlü nörolojik bir haberci olarak hareket eder. Bu önceden belirlenmiş, sabitlenmiş ve kristalleşmiş basamaklardan (Satürn) geçmişin konforundan ayıran yeni olasılıklara (Uranüs) doğru olabilir. Epistemolojik açılımlar ve somutlaştırılmış formda ya da uygulanırlığı kanıtlanabilir yeni öz farkındalık düzeyleri getirir. Chiron ile öne çıkan hizalanmalar; sağlık ya da şifalanma yöntemlerine katılımı, bu alanlarda uygulanan özellikle doğal ancak görünmeyen güçleri kullanan keşifleri ve yeni teknolojileri ifade eder. Chiron bütün vücut farkındalığı ve şifalanmayı destekleyen meditatif teknik ve disiplinleri içeren tüme dayalı eğitim yöntemlerinin (öğrenme ve öğretmenin) yanı sıra insanlığa tıpla ilgili ve iyileştirici teknolojilerin ya da metodolojilerin tanıtılmasıyla ilişkilendirilir. Chiron, kendimiz ve toplumsal uyumluluk tarafından bastırılmış ya da ezilmiş eşsiz niteliklerimizi ortaya koyan bilinç gelişimini vurgular. Kendi biricikliğimizi onurlandırmamız için bizi harekete geçirir. Chiron, aynı zamanda nörolojimiz içinde akan bilgileri ve vücudumuzdaki derin enerji iletişimini etkiler; bu zamanın ötesine uzanan genomik ve epigetetik basamaklarının yanında ruh düzeyi basamaklarına girme ve şifalandırma kapasitesini de kışkırtır. Chiron bizi kehanet ve telepati gibi mantık dışı metafiziki yetenekler geliştirmeye ve bu yeteneklere inanmaya zorlar.

Klasik olarak Chiron, bizi iyileştiren şeylerin yaralarımız olduğu anlamına gelen ‘Yaralı Şifacı’ olarak adlandırılır. Doğum haritasında Chiron’un yeri, içsel şifalanma yolcuğu boyunca hayatlarımızda nerede daha derin düzeylerde uyum ve bütünlük aramamız gerektiğini gösterir. Chiron bize, yaralarımızla yüzleşmemizi, iletişime geçmemizi ve şifalandırmamızı söyler. Yargılayıcı bir zihinle neden yaralandığımızı savunmak yerine bu yaralara bağlı her duyguyu hissetme isteğiyle onları koşulsuz bir şekilde kucaklamaya teşvik eder. Tüm yaralar bizi, bütün ve sağlıklı olmaktan, tam potansiyelimizi ifade etmekten alıkoyan hücresel hafıza yapılarıdır. ‘Neden’ yaralandığımızı, incindiğimizi ya da sağlıksız olduğumuzu sorgulamak, bu sağlıksız hücre yapılarını bastırarak daha kronik durumlar yaratır. Bu bizi, çoğunlukla hızlı, geçici çözüm ve semptomları sadece maskeleyip bastıran geçici iyi hissetme davranış kalıpları aramaya iter. Koşulsuz olarak semptom yüzeylerinin altına dalma ve hissetmeye istekli olma süreci; duygular ne olursa olsun, bu yaralar, içsel değişimimizi arıtılmış bir titreşime dönüştüren bir iksir, yöntem haline gelir. Bu, yaygın olarak ‘Şifalanma Krizi’ olarak adlandırılan duruma kişinin kendini nasıl getireceğinin sürecidir.

Paylaş